Karabekir Paşa - 1
Kâzım Karabekir Paşanın, M. Kemal ve sair hükûmet erkânıyla birlikte 14 Ocak-2 Nisan 1923 tarihleri arasında gerçekleşen Batı Anadolu seyahati esnasında kayda geçirmiş olduğu fevkalâde önemli diğer notlarını aktarmaya devam ediyoruz.
 
“İzmir’de iken, 29 Ocak’ta M. Kemal Paşa ile Lâtife Hanımın nikâhları yapılmıştı. Fevzi Paşa ve ben, Gazi’nin şahidi olarak iki yanında oturmuştuk.”
* * *
“5 Şubat’ta Akhisar’da iken, (Lozan’da bulunan) İsmet Paşadan 4 Şubat’ta sulh müzakeresinin inkıtaa uğradığı hakkında şifreli telgraf geldi.
 
“Yine bu arada Ankara’dan Meclis İkinci Reisi Ali Fuat Paşadan mühim bir şifreli telgraf geldi: ‘Gazi’nin geçen yıl millete verdiği söz mucibince, bir tarafa çekilmesi şartıyla, kendisine bir saray ve ayda 10 bin lira verilmiştir, müzakereye koyalım mı?’
 
“Gazi buna çok kızdı. Rengi kaçtı. Şifreyi bana da okuttu. Mütalâamı sordu.
 
“O, hâlâ Hilâfeti uhdesine almaya ve eski mefkûresine kavuşmaya uğraşırken, kendisine bu tavsiye çok acı geldi.
 
“Mütalâamı şöylece söyledim: ‘Henüz sulhumuz takarrür etmediğinden (Lozan Barış Antlaşması kesinleşmeden) hal-i harpteyiz demektir. Bunun için, bu meselenin ortaya çıkması mevsimsizdir. Sulhun akdinden sonra bu kararı kimsenin teklifine lüzum kalmadan siz verirsiniz.’
 
“Cevabımı beğendi. Şifreyi getiren yaveri Mahmut Beye (Siirt mebusu. Milliyet gazetesi sahibi) şu emri verdi: ‘Paşanın dediği gibi bir cevap yaz.’
 
“Mahmut Bey gittikten sonra M. Kemal Paşadan bazı mütalâalarımı söylemekliğime müsaade alarak dedim ki: ‘Görüyorum ki, Başkumandanlık uhdenizde bulunduğu halde, siyasî bir fırka (Halk Fırkası) kurmakla meşgul olmanız aksi tesirler yapıyor. Bunun memleket dışındaki akislerinin daha fena olacağını tahmin ederim. Bunun için, sulhun akdine kadar bu gibi hareketle meşgul olmaktan sarf-ı nazar buyursanız. Bunu, Ankara’da fırkayı tesis kararınız matbuata aksetmeden önce de rica etmiştim.
 
“Gazi mütalâama cevap vermedi. O hâlâ Ankara’daki havanın halini düşünüyordu… Benim bu son mütalâamı kabul etmediğini mefkûresine daha şiddetle sarıldığını Balıkesir’de gördüm.
 
“7 Şubat’ta (1923, Çarşamba günü) Ulucami’de (Zağnos Paşa Camii) öğle namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Sonra mevlüt okundu. Bundan sonra da M. Kemal Paşa minbere çıkarak hutbe okudu. En mutaassıp bir hocanın söyleyemeyeceklerini söyledi: ‘Dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Kànun-i Esâsî (Anayasa) Kur’ân-ı Azimüşşân’daki nüsûstur.’”
* * *
Uğur Mumcu, kendi elinde bulunan nüshadaki Karabekir’in notlarına istinaden, M. Kemal’in hutbe esnasında kurmayı düşündüğü Halk Fırkasının lüzumundan da uzun uzadıya söz ettiğine değinerek, yine Karabekir’in kaleminden şu ifadeleri aktarıyor:
 
“M. Kemal Paşa, minberde mükemmel bir hutbe okumakla bu tarzdaki mesaisine taraftar olmadığım hakkındaki beyanatıma halk huzurunda verdikleri cevap apaçık ortada. Kendi beyanatıyla da, benim 17 Temmuz 1921 münakaşalarımda Şark’tan yaptığım teklifi (Bendeniz zat-ı alilerinin bu kabil siyasî fırkalara iştiraktan beri kalmasına hasseten taraftarım), bu kerre Halk Fırkası meselesinde dahi sulhun takarrürüne kadar olsun Başkomutan sıfatıyla bu kabil cereyanlara girişmemesini tavsiyeme de kat’i cevabını vermiş oldu.
 
“Hutbede, gerek mutaassıp bir dil ve edâ ile İslâmiyeti ele alması ve gerekse siyasî bir fırka teşkiline ve onun başına geçmeye karar verdiğini ilân etmesi, bende şu kanaati tamamladı: Napolyon, vaktiyle başkomutanlıktan nasıl bir fırka (parti) ile imparatorluğa çıkmışsa, şimdi Mustafa Kemal Paşa da aynı sûrette başkomutanlıktan tek fırka (tep parti) ile—önlemekliğime rağmen—hilafet ve saltanatı almak mefkûresine yürüyecektir.
 
“Bu yolda benim vatan ve millete karşı vazifem, şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da bu tehlikeli yolun önüne geçmek olacaktır.
 
“Şüphesiz ki, samimimiyet ve ikna ile sonuna kadar uğraşmak ve mümkün olmazsa cephe almakla.”
 
Dünya işlerini camiye sokmanın acısı
 
M. Kemal Paşa, Balıkesir’de verdiği hutbeden sonra Karabekir’in fikrini öğrenmek ister. Bu safhayı da şu şekilde anlatır, Karabekir Paşa:
 
“Akşam, M. Kemal Paşa bugünkü beyanatını nasıl bulduğumu sordu. Ben de kendilerine olan samimî bağlılığım kadar kendilerinden aynı karşılığı gördüğüme dayanarak fikrimi söyleyeceğimi bildirdim ve dedim ki:
 
“Dünya işlerini camilere soktuğumuzun acısını çektiğimiz yetmez mi paşam?
 
“Millî işlerimizi neden yine camilere sokuyoruz? Ve neden siz Başkumandan olduğunuz halde, dinle, hilâfetle bir din adamı gibi, hatta daha ileri giderek meşgul oluyorsunuz?
 
“Münevverlerimiz, haklı olarak bu gidişi iyi telâkki etmeyeceği gibi, bu yol da esasen tehlikelidir….
 
“Paşam, görüyorum ki, siz din ve hilâfet kuvvetlerine çok ehemmiyet veriyorsunuz. Şu halde, muhafazakârlara (statükoculara) dayanmak istiyorsunuz.
 
“Türk milleti teceddüde muhtaçtır. Ve bunu da mütehassıslarla (uzmanlarla) başarabiliriz. Asla camilerle değil, asla muhafazakârlarla değil.
 
“Din, vicdan kanaatidir; münakaşaya gelmez. İlim adamı olan bizlerin ve hele sizin bunu (dinî konuları) ele almanızı katiyen doğru bulmuyorum. Bunu tamamiyle mühmel bırakmalısınız. Bu mütalâaalarımı daima size açık kalbimle söyleyeceğim.
 
“M. Kemal Paşa, mütalâalarımı samimî karşıladı. Ertesi gün yaverlerinden naklen benim yaverim, Gazi’nin şu ifadesini bildirdi: ‘Ben, Karabekir’in bana bu kadar samimî olduğunu zannetmediğimden, çok çekişeceğimizi tahmin ediyordum. Halbuki o çok açık yürekli ve candan insanmış. Beraber çalışacağımızı görerek memnun oluyorum.” (Age, s. 67)
 
Din,  Kur’ân, Hz. Muhammed…
 
Uğur Mumcu’nun “Karabekir Anlatıyor” isimli kitabının yanı sıra, daha başka kaynaklarda da yer alan M. Kemal’in din, Kur’ân, Türkler, Araplar ve Hz. Muhammed ile ilgili bazı sözlerini kaynaklarıyla birlikte naklederek, bir başka bölüme geçelim.
 
* “Evet Karabekir! Arapoğlunun (Hz. Muhammed’in) yavelerini Türk oğullarına öğretmek için, Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve öyle okutturacağım ki, budalalık edip aldanmaya devam etmesinler.” (Emre Yayınlarından, Kâzım Karabekir, Paşaların Kavgası, s. 159)
 
* “Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerinin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.” (Afet İnan, Atatürk’ün El Yazmaları. Bu kitap ayrıca 1930’lu yıllarda Liselerde Medeni Bilgiler ismiyle ders kitabı olarak okuduldu.)
 
* “Tabiat insanları türetti ve onları kendisine taptırdı. Tabiatın herşeyden büyük ve herşey olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.”  (Prof. Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler. Bu kitabı birçok yayınevi neşretti.)
 
* “Türkler, Arap-İslâm dinini kabul etmeden evvel  büyük bir milletti. Bu dini kabul ettikten sonra, Türk milletinin millî rabıtaları gevşedi. Millî hisleri ve heyecanı uyuştu.” (Afet İnan, Atatürk’ün El Yazmaları, s. 364; Medeni Bilgiler, 1937 basımı, s. 12)
 
“Türk milleti, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde, Kur’ân’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü.” (Afet İnan, Atatürk’ün El Yazmaları, 1998 baskılı TTKY, s. 365)
 
“Dini ve namusu olanlar kazanamaz, fakir kalmaya mahkûmdur. Önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz.” (Uğur Mumcu, Kâzım Karabekir Anlatıyor, s. 84; Ayrıca, K. Karabekir, Günlükler, s. 866)
* * *
Karabekir, M. Kemal’in din ve sair kudsî değerlere karşı nihaî fikrini ve kesin politik duruşunu öğrendikten sonra—daha evvel kendi kendine verdiği söz üzere—onun yolunu ayırır ve 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başına geçerek ayrı bir cephe açar.
 
Bir sonraki bölüm: Çarşamba Hutbesinden, Ramazan’da işret (içkili) sofrasına.

 

M.Latif Salihoğlu

Bizden Bir Karış Toprak İsteyeni
İstediği Toprağa Gömeriz.
 
İngilizlere Hediye Edilen Hilafet
 
40 Devlet ve OSMANLI
 
Çanakkale Senaryosu
 
Vatana İhanetin Belgeleri
 
 
Araştırmaları ve Derlemeleri için Tüm Yazarlarımıza, Yüce TÜRK Milleti Adına Çok Teşekkür Ederiz.

Bugün 461 Tekil 325 Çoğul Ziyaretçi Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol