Allah Beni Yaratırken Bana Sordu mu ?

ALLAH BENİ YARATIRKEN BANA SORDU MU?

Bu suâli, muhâtabın zihninde herhangi bir şüpheye yer bırakmadan cevaplayabilmek için, kendisinin kullanmış olduğu kelimeleri bilhassa dikkate alarak, şöyle başlamak istiyorum:

Öncelikle bu kimse; “Allah beni yaratırken bana sordu mu?” demekle, kendisini “yok”tan yaratanın Cenâb-ı Hak olduğunu kabul ettiğini ifâde etmiş olmaktadır. Cenâb-ı Hak ise, “Fâil-i Mutlak”tır; dilediğini yapabilecek yegâne güç ve kudret sahibidir. “Mâliküʼl-Mülk”tür, bütün kâinat O’nun mülküdür. “Fâil-i Muhtâr”dır, yani mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Kimsenin O’na bu hususta -hâşâ- hesap sormaya hakkı yoktur, haddi de değildir.

Ayrıca Cenâb-ı Hak insanı, كُنْ/Ol!” emriyle “yok”tan var etmiştir. Yani insanoğlu, Cenâb-ı Hak onu var etmeden evvel bir “hiç”ti. Bu sebeple de Cenâb-ı Hakk’ın henüz “yok” olan bir şeye soru sorması abes olurdu. Her işinde hikmet sahibi olan Cenâb-ı Hak ise aslâ abesle iştigâl etmez.

Diğer taraftan böyle bir suâl, -Allah muhafaza buyursun- ilâhî takdîre rızâ göstermemek ve küllî irâdeyi haksızlıkla ithâm etmek mânâlarına da gelmektedir. Aynen müşriklerin ileri gelenlerindenVelîd bin Muğîre’nin yaptığı gibi… O da nübüvvetin Peygamber Efendimiz’e verilmesinden dolayı Allâh’ın irâdesine ve takdîrine -hâşâ- yanlışlık izâfe ederek şöyle demişti:

“–Kureyş’in büyüğü ve efendisi olan ben, yahut Sakîf’in ulusu Amr bin Umeyr dururken, Kur’ân Muhammed’e mi inecekti?!.” (İbn-i Hişâm, I, 385)

Âyet-i kerîmede Muğîre’nin bu hezeyânı şöyle nakledilmektedir:

“Ve dediler ki: «Bu Kur’ân iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?»” (ez-Zuhrûf, 31)

Cenâb-ı Hak ise bu saçma beyâna bir sonraki âyette şöyle cevap vermektedir:

“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?..” (ez-Zuhrûf, 32)

Yine “Cenâb-ı Hak beni yaratırken bana sordu mu?” demek, insanın Hak katındaki değerinin idrâk edilmemiş olduğunun da bir göstergesidir.

Zira Cenâb-ı Hak, onu herhangi bir mahlûkat olarak değil, yaratılmışların en şereflisi olan “insan” olarak halketmiş, mükerrem/üstün kılmış ve ona kendi rûhundan üflemiştir. Hattâ âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere onu, yeryüzündeki halîfesi kılmıştır:

“Sizi yeryüzünün halîfeleri kılan, size verdiği (nîmetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur…” (el-En’âm, 165)

Şeyh Gâlip ne güzel söyler:

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen…

“Ey insan! Kendine gönül gözüyle hoşça bir bak ki, sen âlemin, yani yaratılanların özüsün ve sen kâinâtın göz bebeği olan âdemsin/insansın.”

Şimdi sormak lâzım;

Bizden Bir Karış Toprak İsteyeni
İstediği Toprağa Gömeriz.
 
İngilizlere Hediye Edilen Hilafet
 
40 Devlet ve OSMANLI
 
Çanakkale Senaryosu
 
Vatana İhanetin Belgeleri
 
 
Araştırmaları ve Derlemeleri için Tüm Yazarlarımıza, Yüce TÜRK Milleti Adına Çok Teşekkür Ederiz.

Bugün 462 Tekil 325 Çoğul Ziyaretçi Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol