Fetih yadigârı olan bu Ayasofya camilikten çıkarıldıktan sonra kubbesindeki o şaheser levhalar bulundukları yerlerden sökülmüş; büyük oldukları için de kapılardan çıkarılamamıştı. O levhalarda ise Allah, Peygamber ve dört halifenin mübarek ve muazzez isimleri yazılıydı. Meşhur hattatlarımızdan Mustafa izzet Efendi’nin eseri olan bu levhaların hazin hikâyesini İbnülemin Mahmud Kemal Bey, “Son Hattatlar” adlı eserinde şöyle dile getiriyor: “İsm-i Celâli, ism-i Nebevî’yi, esâmi-i Çâryâr ve Haseneyn’i ihtiva eden bu elvâh-ı celîle, bir takım kıymet bilmez eşhas tarafından indirilip bir kenara konulmuş ve bazılarının bazı yerleri zedelenmişti. Bu hal, bizimle beraber diğer erbab-ı îmânı dağdârettiğinden tekrar asılması için uğraştıksa da muvaffak olamamıştık. Nihayet Ayasofya Müzesi Müdürü Muzaffer Ramazan Bey’i teşvik ve teşcî ettiğimde: “Para yok, olsa asarım!” demişti. Öteden beri bu işe sarf-ı zihin eden yüksek mühendis Ekrem Hakkı ve tüccardan Nazif Beyler, îcab eden parayı hîbeten lillah vererek, Ekrem Bey’in nezareti altında levhalar tamir edildi. Yine o zat-ı ekremin himmetiyle levhalar, bikeremihi’l-Kerîm 28 Kâ-nûn-ı Sâni 1949 (22 Rebîülevvel 1568)’de elvah-ı şerîfe yerlerine asıldı. Ekrem beni alıp götürdü. Levhaları mahall-i kadîminde (eski yerinde) görünce ağlamaya başladım. Cenâb-ı Ekremü’l-Ekre-mîn’e hamdü sena ve Nazif ile Muzaffer’e teşekkür ve dua ettim.”
(Tarih ve Düşünce Dergisi, sayı:66) |