Yeni Türkiye'ye Neden Saldırıyorlar ?

Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Dr. Ali Muhyiddin el-Karadaği, yeni kitabında Türkiye'ye karşı “Ermeni soykırımı” adı altında uluslararası boyutta olan çirkin kampanyanın nedenlerini şöyle sıraladı.

Gün geçtikçe ilerleyen Türkiye’ye karşı son yıllarda “Ermeni soykırımı” adı altında neredeyse uluslararası boyutta olan bir kampanya yürütülüyor. Türkiye’nin söz konusu ilerlemesi, Adalet ve Kalkınma Partisi ile partinin lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Sayın Erdoğan’ın Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi arkadaşlarının liderliğinde gerçekleştiriliyor.
    
Türk halkı, son 12 yılda büyük kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar şunlardır:
    
Yüksek öğretim başta olmak üzere eğitim ve öğretim önemsenmeye başladı. Yüksek öğrenim bütün devlet üniversitelerinde parasız hâle getirildi. Bu adım, Avrupalı ve Amerikan üniversitelerinin uluslararası kriz nedeniyle öğrenim harçlarını artırdığı bir dönemde atıldı. Buna göre Türkiye, 300 bin yaratıcı bilim insanı yetiştirmeyi hedefliyor. Öte yandan din eğitiminin yanı sıra şeri eğitimin tanınması ve itibarının geri kazandırılmasına da önem verildi. Öyle ki ilahiyat fakültelerinin sayısı 100’ü aştı. Keza Türk okullarında Kur’an eğitimine de önem verildi.
    
Ekonomi alanında ise Türkiye’de 2002 yılında 3.500 Amerikan doları olan kişi başına düşen millî gelir, 2014 yılında 11.000 dolara yükseldi. Keza ücretlerde de yüzde 300’lük bir artış sağlandı. Öte yandan dünyanın en büyük havaalanı inşa edilirken, Türk Hava Yolları üst üste üçüncü kez dünyanın en iyi hava yolu şirketi seçildi. Bu arada 47 milyar doları aşan dış borcun ödenmesiyle Türkiye, borçlu bir ülke olmaktan çıkıp fazlası olan bir ülke konumuna erişti. Buna göre 10 yıl önce 111. sırada bulunan Türkiye, dünyanın 16. büyük ekonomisi hâline geldi. Millî hasıla 1,1 trilyona ulaşırken; işsizlik oranı da yüzde 38’den yüzde 2’ye düştü. Öte yandan Türkiye’nin ihracat rakamı da 23,5 milyar dolardan 153 milyar dolara yükseldi.
    
Bunların yanı sıra ekonomi ve çevre konusuyla ilgili olarak enerji elde etmek ve elektrik üretmek üzere atıkların geri dönüşümü gerçekleştirildi. Bu faaliyetlerden halkın üçte biri yararlanırken, son 10 yılda 2.77 milyar ağaç dikildi.
    
Sanayi alanında ise ilk askerî uydunun yanı sıra Türk makineli tüfek ve tankları da üretildi. İlk insansız hava aracının üretimi de gerçekleştirildi. Öte yandan uluslararası gemi taşımacılığı bağlamında uluslararası bir yolun açılması yönünde çalışmalar sürdürülüyor.
    
Yukarıda ifade ettiğim gibi dinî açıdan da önemli kazanımlar elde edildi. Zira devlet, halk bazında kademeli olarak tam bir kabul ve rıza ile birlikte dini, gelenekleri, tarihi ve kimliği yönünde ilerliyor.
    
Siyasal bağlamda ise Kıbrıs Adası’nın iki tarafı arasında barış sağlandı. Öte yandan Türkiye, Somali’de de güvenlik ve huzurun sağlanması bakımından büyük bir role sahiptir. Ayrıca Türkiye, Asya ve Avrupa’da da olumlu bir rol oynamaktadır.    
    
Arap dünyası bağlamında ise Türkiye’nin politikası değişti. Buna göre Adalet ve Kalkınma Partisi öncesi dönemde İsrail’i ve siyonist projeyi destekleyen söz konusu politika, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi itibarıyla başta Filistin meselesi olmak üzere Arap ve İslam dünyası ile ilgili meselelere yönelik güçlü bir siyasi destek verecek şekilde değişti. Aynı şekilde bugün Türkiye, Yemen’e meşruiyeti geri getirmek üzere Yemen, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’ın önderliğindeki Kararlılık Fırtınası’nın yanında yer alıyor. Öte yandan Türkiye, Suriye’nin yanı sıra Mısır’daki darbe ve Libya bağlamında da ilkeli bir tutum izliyor. Türkiye’nin Irak’a yönelik tutumu ise doğru ve ortak çıkarlara dayanan bir mahiyettedir. Zira Türkiye, Irak’taki üç ana bileşenin hak ve görevler bağlamında herhangi bir kısıtlamaya mahal vermeksizin gerçek bir ortaklığa sahip olmasını istiyor, salt bu hususun sağlanmasıyla Irak’ta güvenlik ve huzur sağlanacağına inanıyor. Diğer taraftan Türkiye’nin Kürdistan bölgesini desteklemesi hususunun da ortak çıkarlara dayandığını düşünüyorum. Bu bağlamda, söz konusu bölgenin istikrarının, terör (DAİŞ ve Halk Birlikleri) nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan Sünni kesim başta olmak üzere bütün Iraklılar için faydalı olduğu görüldü.
    
Türkiye’de güvenliğin ve huzurun sağlanması noktasında ise Türkiye, Kürdistan İşçi Partisine ile tehlikeli bir savaş durumundaydı. Söz konusu savaşa milyarlar harcanıyor, Türk ve Kürt halkından on binlerce kişi yaşamını yitiriyordu. Ülkenin doğusu yıkım, kargaşa, yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıyaydı.
    
Ancak bu bölgede barış sağlanarak bölgeye güven ve huzur geri getirildi. Keza ülkenin birliği ve gücü himayesinde Kürt halkının meşru hakları da tanındı. Buna göre söz konusu yıkıcı savaş, önce Allah’ın, sonra da Sayın Erdoğan, arkadaşları ve partisinin sayesinde sonlandırıldı. Kürt halkı bugün herkesin yararlandığı, birlik içinde ve güçlü olan, hak eşitliğini sağlamada ırk, din ve mezhep ayrımı yapmayan Türkiye’nin inşasına katılıyor. Bu nedenle herhangi bir Kürt partisinin, Kürt halkına zulmedip 70 yıl boyunca Kürt kimliğini yok etmeye çalışan milliyetçi Turancı partilerle iş birliği yapması uygun olmayacağı gibi bu durum o Kürt partisine de yakışmaz.

Peki, O Zaman Türkiye’ye Karşı Bu Saldırı Neden?
    
Burada şu sorular sorulmalı: Türkiye’ye son yıllarda Ermeni soykırımı suçlamasının yöneltilmesi, söz konusu iç, bölgesel ve uluslararası kazanımlardan mı kaynaklanıyor? Bu kampanya Ermenilerin kara gözlerinin hatırı için mi yoksa uluslararası adalet ve insan hakları için mi yürütülüyor? Söz konusu kampanyayı yürütenler kendilerini insan haklarını korumaya mı adadı? Bu durumda bu kişilerin -bütün mazlumların yanında yer almadıklarında- vicdanları mı sızlıyor?
    
Bu soruları yanıtlamadan önce yasalarda bilinen ve bütün dünyada kabul edilen bir ilkeyi ifade etmek isterim ki herkes kendi yaptığından sorumludur. Buna dayanarak 1915’te yaşananlar -doğru kabul edilirse- Birinci Dünya Savaşı’nın kargaşası sırasında yaşandı. Söz konusu savaşta on milyonlarca insan hayatını kaybederken bundan daha fazla sayıda insan da İkinci Dünya Savaşı’nda yaşamını yitirdi. Durum böyleyken söz konusu iki savaştan sonra kurulan bu devletler sorumlu tutulabilir mi?
    
Öte yandan bugünkü Türkiye Devleti; 1923’te yeni bir isim, coğrafya, anayasa ve fikirle kuruldu.
    
Biz, hangi dinden olursa olsun kimsenin öldürülmesine razı olmayız. Zira Allah, “Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Maide Suresi-32) der. Ancak aynı şekilde herhangi birinin kanıtlanmış açık beyan ve gerekçeler olmaksızın suçlanmaması da gerekir.
    
Bu nedenle adalet, -tıpkı Erdoğan’ın yaptığı çağrıda olduğu gibi- bu konuyu araştıracak tarafsız ve uzman bir komisyonun kurulmasını gerektiriyordu. Söz konusu komisyon, suçun odağını araştıracak, suçun işlenmiş olduğunun ortaya çıkarılması hâlinde Türkiye’nin suçlanıp suçlanamayacağına karar verecek ve bütün dünya anayasalarında ve anlaşmalarında olduğu gibi Türkiye’ye kendini savunma hakkı verecekti.
    
Öte yandan dünyanın birçok yerinde milyonlarca kişinin öldürülmesi ve halkların soykırıma uğratılması şeklinde gerçek suçlar işlendi. Ancak buna rağmen bu suçlar dile getirilmiyor. Örneğin Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde, İkinci Dünya Savaşı sırasında bazı halklara yönelik tehlikeli suçlar işlendi ancak hiçbir ülkede Rusya’nın suçlanmasına yönelik bir yasa çıkarılmadı. Keza ABD’de de Kızılderililere yönelik bir toplu soykırım suçu işlendi fakat bununla ilgili olarak herhangi bir ülkede yasa çıkarılmadı. Aynı şekilde Fransa da Cezayir’de 1,5 milyon şehidin kurban gittiği katliamlar yaptı.
    
Ermeni soykırımı ile ilgili Türkiye’yi suçlayıcı yasalar çıkaran Batılı ülkeler, bunu vicdanlarının sızlaması nedeniyle yapıyorsa bu vicdanlar ve temiz kalpler, Esad rejiminin Suriye halkına yönelik soykırım gerçekleştirme girişimi karşısında neden harekete geçmedi? Aynı durum siyonistlerin özellikle Gazze’deki Filistin halkına yaptıkları, Halepçe’de Kürt halkına yönelik yapılmaya çalışılan soykırımda olduğu gibi; Bosna-Hersek, Orta Afrika ve Myanmar’da yaşananlar bağlamında da geçerlidir.
    
Bir başka açıdan ise Türkiye’nin suçlanması, neden 1915’ten 2015’e tam yüz yıl gecikti?
    
Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri bugün iyi durumdadır. Buna göre gerçek hususlar söz konusu olsaydı Ermenistan hükûmetinin suçlamada bulunması gerekmez miydi?
    
Bu mesele, tamamen uydurma bir meseleden ibarettir. Buradaki amaç, Allah’ın izniyle her alanda ilerleyen Türkiye’nin şanına zarar vermektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin İslam âlemine karşı ve Filistin meselesine yönelik tutumu da hedef alınmaktadır.
    
İslam âleminin cahil, başarısız ve özne değil nesne olarak kalmasını isteyen açgözlü kötü niyetliler, her başarılı işe karşılık bu dosyaları bir araya getirenlerdir. Bu kişiler büyük tuzaklar kurmaktadır; “İsterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsun!” (İbrahim Suresi-46). Keza bu kişiler, ellerinde bulunan bütün siyaset, medya ve ekonomi gücüyle memleketimizdeki her türlü başarılı işi -İslam adına olmasa bile- başarısız kılmaya çalışmaktadır. Zira Allah, “Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olacak.” (Bakara Suresi-120) der. Yani bunlar, biz onların kültürüne bağlı olmadığımız müddetçe, bizim bağımsız, egemen, bir, ilerlemiş, uygar ve iş birliği içinde olmamızı istemeyecektir. Ne var ki Allah, iki şart koşarak bunların hedeflerini gerçekleştiremeyeceği sözünü verdi: Bu şartlar, Allah’a tevekkül ve sadakatle ümmetin bütün güç ve dikkat bileşenlerini önemseyerek planlar çerçevesinde çalışmasını öngören hususların benimsenmesinden ibarettir. Zira Allah, “Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler.” (Al-i İmran Suresi-111) ve “Ant olsun ki Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır. Seni sadece bütün kâinata rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Suresi - 105-107) der.
    
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Müslüman halk ve devletlerin, uluslararası kumpaslar karşısında tek saf hâlinde durup bu kumpasları başarısız kılmak üzere kendi aralarında iş birliği yapmasının gerekliliğidir. Zira bugün Türkiye suçlanırken, yarın  bir başka ülkenin de suçlanması mümkün olacaktır.

Bizden Bir Karış Toprak İsteyeni
İstediği Toprağa Gömeriz.
 
İngilizlere Hediye Edilen Hilafet
 
40 Devlet ve OSMANLI
 
Çanakkale Senaryosu
 
Vatana İhanetin Belgeleri
 
 
Araştırmaları ve Derlemeleri için Tüm Yazarlarımıza, Yüce TÜRK Milleti Adına Çok Teşekkür Ederiz.

Bugün 301 Tekil 231 Çoğul Ziyaretçi Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol